19 Aralık 2007 Çarşamba

Mevzubahis Oyunsa Gerisi Teferruattır !

Bu dönem şiddetli politik gelişmeler oldu; başlıktaki cümle kalıbını binlerce kez duyduk. Politik durumu çok fazla irdelemeden söyleyeyim: cümlenin bir oyuncunun "oyuna dalma" (immersion) anını çok iyi anlattığını düşünüyorum, o yüzden kullandım.

Uğruna bir çok hayati ihtiyaçtan geçilen bu oyun, hakkında yazılmayı haketmiyor mu ? Erkek kısmı World of Warcraft oynadığı için haftada 2 kez görüşebilen sevgililer, ömrü boyunca hiç defter tutmayıp football manager defteri olan lise öğrencisi, normalde erken kaldırılmaya küfredip de ogame'de gezegenine yapılacak olası saldırılara karşı sabahın 3'üne alarm kuran şirket elemanı... Sosyal hayatın bu yeni türleri yeterince ilginç değil mi ? Üstelik bu insanların davranışları her röportajda başka özelliği icat edilen Hollywood yıldızlarından çok daha samimi. Duyması bile heyecanlandırırken niye oyunlar hakkında sayfalarca yazılar yazılmasın ?

Elbette bolca yazan oldu oyun hakkında, bir tarafta çok güzel organizasyonlar ve özverilerle siyah-beyaz paldır-küldür ama oyuncunun dilinden konuşan dergiler çıktı. Ancak oyunlar birer loser araçları/hobileri olarak görüldüğünden olsa gerek işin entellektüel tarafı yine cılız kaldı.

"Psikologların tüm uyarılarına rağmen" diye başlayıp devam eden tüm cümlelerin nesneleri olan oyuncular ise uzunca bir süre bu tuhaf eleştirileri duymamazlıktan geldi. Oyunlar hakkında bilimsel alanda eskiye nazaran daha olumlu yazıların yer alması, "bilinçaltı şırıngası"ndan daha yaratıcı tanımlamalar yapılması yeni sayılabilecek bir durum. Latince oyun anlamına gelen "ludus" kelimesinden türetilen "ludology" (oyunbilim) terimi bile 1982'de ilk kez kullanılmasına rağmen, adını 2003 yılında yazılmış bir makalenin yarattığı tartışma ile duyurdu. Neyse, bu başka ve herkesi sonra tanıştırmak istediğim bir yazının konusu.

Oyunların bir diğer sorunu da yakın ama farklı alanlarda çalışan insanların (pazarlama, medya çalışmaları, iletişim bilimleri, sinema) bu mecra hakkında yazması. Bir kaç saat içerisinde yüzlerce ruh hali arasında gidip gelen, kafasında milyonlarca düşünce bulunan bir oyuncu bu tür araştırmalardaki bir kaç rakamsal veri sayesinde çok basit bir biçimde "şiddete meyilli" ilan edilebildi. Bu hala süregelen bir sorun. Hala sonuç kısmı "çocuklar bilgisayar oyunlarından uzak durmalı" fikri etrafına oluşturulmuş binlerce makale var. Bu konuda sabırsızca fikrimi belirtmek isterim: "oyun oynamayan, oyun hakkında yazmasın; oyunu oynayan da oyunu sadece oynamasın".

Şimdi bu spektaküler cümlemin altını doldurayım: "oyun oynamayan oyun hakkında yazmasın" önermesi "filmi olmayan sinema eleştirmeni/akademisyeni olmasın" ile cümle kalıbı açısından benzerlik gösterir. Bu tür cümleler entelektüel çevreler tarafından "cahilce bir argüman" olarak tanımlanır ve/veya aşağılanır. "Filmi olmayan sinema akademisyeni olmaz" sektörün akademiye bir eleştirisidir ve bu eleştirinin hedefinde filmi olmayıp da sinema alanında çalışan değerli akademisyenler vardır. Şahsi düşüncem ürünlerine anlatı teorisini uygulayabildiğiniz (sinema, edebiyat) bilimlerde bunun mümkün olabileceği, çünkü akademisyen kendisini pekala anlatan/anlatılan (film/izleyici) ilişkisinde izleyicinin yerine konumlandırabilir ve filmi yaratanın asla okuyamayacağı kısımları okuyabilir.

Oyunda ise bu farklıdır, oyun/oyuncu ilişkisi vardır, yani izleyici bu sefer katılan rolündedir. Bir araç hakkında fikir yürütebilmek için de en azından izleyicisi/oyuncusu olmayı bir iş ahlakı edinmek gerektiğini düşünüyorum. Mesela sabahtan akşama kadar tüm gün oyun oynamayı, bilgisayarın başında olmadığı zamanlarda bile kafasında futbolcu transfer etmeyi, her oyun oturumundan kalktıktan sonra pişmanlık duymayı tatmamış bir insanın yazılarından oyun oynamadığının hemen anlaşıldığı, sesinin oyuncuların aleminde pek duyulmadığı, duyulsa da bir anlam ifade etmediğini söylememde fayda var. "Hiç yokken hep olmak" cümlesini anlamlandırabildiğini okuyucusuna hissettirebilmeli yazan kişi.

İşte bu yüzden oyunu oynamak, ama sadece oynamamak lazım. Biliyorum sıradaki bir kaç cümle iş ilanı gibi olacak ama bu alanla ilgili düşünen, uluslararası yazılan/çizileni iyi kötü takip eden, kalemi de düzgün insanlara ihtiyacımız var. Önemli olan halihazırda çok iyi yapıldığına inandığım oyun tanıtımlarının yanısıra entelektüel alanda olanı biteni de açık bir dille aktarabilmek ve oyun felsefesi hakkında görüş aktarımında bulunmak.

Not: Yazı boyunca tek bir "oyun" terimini kullanmamdaki sebep, saklambaçtan Grand Theft Auto'ya, spordaki mücadeleden bahis oyunlarına kadar bir çok alanın bir hobi veya bir (alt)kültür olarak sosyokültürel benzerlikler göstermeleri. İlerleyen yazılarda bütün bu mecralar hakkında yazılacak.

"Oyun Araştırmaları"nın niyetini, rengini, bakış açısını, ya da "neye hizmet ettiğini" henüz bu ilk yazıda açıklayabildiğimi umarım,

iyi okumalar dileğiyle...

Anıl


Hiç yorum yok: